17 Eylül 2010 Cuma

Tanrın

Yürüdün, yürüdün
yürüdün…
tabanların kanadı
ayak izlerine takıldı çakallar
Ben hep seni izledim
her an yukarıdan…

Ağladın,
çölde kuşlar yudumladı
gözlerini
Kanınla besledin böcekleri
Ben hep seni izledim
her an…

Aç kaldım
gözlerimi doyurdu ızdırabın

Bekledim
ölmeni istedim
ölmeni izledim
öldük…

15 Eylül 2010 Çarşamba

Unut

Unut beni... Hiç olmadığı kadar derinden unut beni bu kez. Hiç olmadığı kadar umursamazca bak yüzüme. Artık ağlamam bundan sonra. Bittiğini çok önceleri zaten biliyorduk, mutluymuş gibi davranmaların beni üzmemek içindi belki de... Şimdi de sarılmış boynuma gitme diyorsun. Gidiyorum, unut beni hiç olmadığı kadar derinden kazı izlerimi son kez. Kolay sandığım şeylerin ne kadar da zor olduklarını gösterdin bana. Hayata karşı savunmasız kaldım sen beni korumaya çalıştıkça. Küçüldüm avuçlarında, toparlanmam çok zaman aldı inan bana. Kimse beni sevmediğinde anladım aslında tanrıça olmadığımı, yıllar yılı beni iyi kandırmışsın oysa.
Unut beni... Hiç yanmadığı kadar çok yanıyor canım bu kez. Gözüm hala yükseklerde, sıradan hayaller kuramadım hiç onlar gibi.Tuğladan duvarlar örüyorum, kimseler giremesin diye hapishaneme. Duvarlarım yorgun, kırılgan... Bir vursalar yerle bir, toz duman ortalık. Onlar vurdukça yenilerini örüyorum arkalarına... Her geçen gün daralıyor, sıkışıyorum burda... Sakın yardım etmeye çalışma...

14 Eylül 2010 Salı

Güneş


Ve bugün tekrar kalkıyorum ayaklarımın üzerine... 
Tüyleri dökülmüş kanatlarıma bakıyorum güzelleşiyorlar yeniden 
ve ben yepyeni bir güne uçmak için 
sabırsızlandığımı hissediyorum... 
Bunun olması bu kadar uzun sürmeli miydi?

12 Eylül 2010 Pazar

Tanrının Gözleri

Herkes bozguna uğramış sanki... Herkes güçsüz, isteksiz... Ben heyecanlı ama korkak... Yeni kaybedişlerin peşinde sağa sola savurmuşum kendimi. Bir yerlerim eksilmiş, kanamışım. bağırmaya cesaret edememişim hiç, hep susup anlamalarını beklemişim. Arada fısıldamışım usulca, duymuşlar ama anlamamazlıktan gelmişler... Yalnız bırakmayı, yalnız kalmayı yeğlemişler... Yalnız kalmayı, yalnız bırakmayı yeğlemişim... Çok yalan söylemişim hayatta, kimsenin bilmediği çok şey hissetmişim. Bir gözlerim bilmiş olan biteni bir onlar hissetmiş benimle birlikte... Benimle ağlamış benimle acımış canları... Gözlerim, özgürlüğüme açılan kapılarım... Gözlerim tanrının gözleri...

11 Eylül 2010 Cumartesi

Yeni Ruhlar Eskimeye Mahkumdurlar


Tek başıma çekiyorum tüm dumanı içime... Nargilem halinden memnun ben halimden memnun, yeni bir hikayeye adım atmak için önümüzde yalnızca on dakika kalmış. Ardından yeni bir yüz, yeni bir nefesle karşı karşıyayız.

Gülen gözlerle karşımda temiz bir kalp süzüyor beni boylu boyunca, açsam göğsüme giriverecek ansızın... Ben sessiz, o heyecanlı bir şeyler anlatmaya başlıyor kendi hayatından ama gözlerinde gizli bir hüzün var; geçmişinden kalan acıları hissedebiliyorum... "Ömrüm boyunca çok az şey paylaşabildiğim babam... O öldü." diyor sohbetimiz ilerlerken. Nedense oraya takılıp kalıyorum ben ve bir sızı saplanıyor göğsüme, o gülen gözler hiç ağlamasın istiyorum. İçimde kocaman bir deniz, yağmurlar yağıyor, bir damla sızıyor gözlerimden, saklıyorum...

Anlatması zor acılar paylaştıkça azalıyor, biz paylaştıkça yakınlaşıyoruz... Nargilemden son nefesimi alıp gözlerimi kapıyorum... Açtığımda çoktan gitmiş.

1 Eylül 2010 Çarşamba

Ruh Kusmuğu

Kelebekler iğrenç sesler çıkarmaya başladıklarında ve intihar kokusu yayıldığında odama, çantamı hazırlayıp -yani bana gerekli olan ne varsa içine doldurup- ateşe veriyorum. Ateşin ve küllerin arasında can çekişirken ruhum, saçlarımla besliyorum alevleri.

Ağlamayacağım asla... Ateşin en ufak bir kıvılcımını bile ziyan etmek istemiyorum havaya kattığım nemle. Nefes almayacağım, sadece üfleyeceğim akciğerlerim sönüp birbirine yapışana dek. Sakın yanıma gelme! Gelirsen seni de ateşe atarım acımadan.. SUS!!! Çığlık atma... Ruhum yeterince inliyor zaten. Dumanıyla bir ziyafet çekiyorum kendime...

Küle dönmüş bir ruhu satışa çıkarıyorum, alıcısı çok... Acıtmayı seviyorlar ne de olsa... Toprak bir kaba doldurup yolluyorum yeni sahibine. Hor kullanıyor, ama ağzı dikili bir ruh sessiz, ağlıyor...

Katil


Sokak yok... Sokağı yıkmışlar az önce benim emrimle. Kontrol etmedim sadece öyle olduğunu umuyorum.
Çok gereksiz insanlarım ve bir de güzel güvencinlerim vardı sokakta artık onlar da yoklar. Ölmüşler sanırım. Onları öldürmüş olabilirim. Evet evet itiraf ediyorum güzel insanları ve gereksiz güvecinleri ben öldürdüm. Ha yok ağlamadım hiç, birazcık üzülmüş olabilirim sonrasında ama ağlamadım kesinlikle.
Benden korkmanıza gerek yok gereksiz sokaklardaki güzel canlıları hırpalamakta üstüme yoktur. Acısız ölüm değil acılı bir ölüm sunarım onlara, kabul ederlerse bırakırım giderler onlar zaten yaşayan ölüler. Benim işim hayat dolu olanlarla... Anlatırdım da sanırım sussam daha iyi...