29 Mayıs 2010 Cumartesi

Kedi "Gece"

Benim de bi kedim oldu yihuuu :)

Minik "Gece" bu işte merak edenlere... Bahçede saatler süren inatçı ağlamasıyla beni tahrik etti kendisi ben de o zaman gel beraber yaşayalım dedim, kabul etti... Rahat bi birlikteliğimiz var kasmıyoruz birbirimizi ama bana dokunmadan uyuyamaması ayrı bi tezat...

25 Mayıs 2010 Salı

Pis Uyku İlleti

Gecenin 4'ünde uykuya karşı koymak çok farklı bir duygu. Öyle tatlı tatlı ve ağır bastırıyor ki bir an kendini bırakıp uyuyuversen herşey düzelicekmiş gibi hissettiriyor. Ama uyanınca aynı yine bir sürü bok püsür...

Şu an sıcak sıcak sardı vücudumu, dün 2 saat uyuduğum için bu sefer ek destek birliklerini de almış gelmiş kendince zayıf yakaladı ya beni. Tüm vücuduma ılık bir dalga yayılıyor yavaşça, göz kapaklarım sanki annem incitmeden kapatmak istermiş gibi nazikçe ağırlaşıyor... Daha fazla karşı koymaz istemiyorum ama beni yatağa gitmekten alıkoyan ne bilmiyorum... Güzel hissedicem...

Uyu...

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Some People Have Real Problems



Yine sevdiğim şarkılardan ufak bir liste gecenin 3'ünde işim gücüm mü yok bilmiyorum... Dinlemeye değer her biri...

Sia - Breath me;



Sia cidden insanı dinlediren bir bayan vokal... Sözler de bir o kadar etkiledi beni. Bu şarkısı Fingersmith adlı filmin soundtracki. Filmi izlemedim ama lezbiyen bir aşkı konu edindiğini biliyorum. Değişik konusu ilginizi çeker belki.

Redd - Özgürlük Sırtından Vurulmuş;



Redd'i eminim ki herkes bir yerlerden mutlaka duymuştur. Harika sözleri var cidden şarkının ve duyduğum kadarıyla Hrant Dink anısına yapılmış bir şarkı.

Alanis Morisette - I Was Hoping;



Baya uzun sözleri olan bir şarkı... Ben bu canlı performansını stüdyo kaydından daha çok beğendiğim için bunu yükledim... aşağıda sözlerini bulabilirsiniz...

as we were taking outside it was cold we were shivering yet warmed by the subject matter

my wife is in the next room we've been having troubles you know please don't tell her or anyone
but I need to talk to somebody
you said "wouldn't it be a shame if I knew how great I was five minutes before I died i'd be filled
with such regret before I took my last breath" and I said "you're willing to tell me this now
and you're not going to die any time soon"
and I said I haven't been eating chicken or meat or anything and you said yes
but you've been wearing leather and laughed and said we're at the top of the food chain
and yes you're a fine woman and I cringed
I was hoping I was hoping we could heal each other
I was hoping I was hoping we could be raw together
we left the restaurant where the head waiter (in his 60's) said "good-bye sir thank you for your business sir you're
successful and established sir and we like the frequency with which you dine here sir
and your money" and when I walked by they said "thank you too dear" I was all pigtails and cords
and there was a day when I would've said something like "hey dude I could buy and sell this place so kiss it"
I too once thought I was owed something
I was hoping I was hoping we could challenge each other
I was hoping I was hoping we could crack each other up
I too thought that when proved wrong I lost somehow
I too once thought life was cruel
it's a cycle really you think i'm withdrawing and guilt tripping you I think you're insensitive
and I don't feel heard and I said do you believe we are fundamentally judgmental? fundamentally evil?
and you said yes I said I don't believe in revenge in right or wrong good or bad you said
"well what about that man that I saw handcuffed in the emergency room bleeding after beating his kid
and she threw a shoe at his head.
I think what he did was wrong and I would've had a hard time feeling compassion for him"
I had to watch my tone for fear of having you feel judged.
I was hoping I was hoping we could dance together
I was hoping I was hoping we could be creamy together

Boğulmak

Sıkıca sarılmak ve boğmak arasındaki ince çizgiyi bilir misin? Çok boğuldum, kemiklerim kırıldı. Artık kimseye sarılamıyorum.

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Ölmeden Ufak Anlar

Gördüm onu…


Usulca gözlerime baktığında fark ettim onu ilk defa. Gözlerine yerleşmiş sessizliği ve hüznü duymak hiç de zor değildi. Sustuk, gözleri sustu ve kaçtı gözleri uzaklara bir yere sığındı, belli ki beni de kendi incinmişliğiyle yormak istemiyordu. Onun olmak istedim, kendi fırtınasında boğulmasına göz yumamazdım. Bir kere çarpmıştı dalgalı saçları bu ıssız kayalıklarıma, biliyordum geri dönüşü yoktu.

Gözlerini yakalamaya çalışıyordum, tam karşımda oturmasına rağmen inatla bakmıyordu bana doğru. Sonra bir an, inatçı bakışlarımı fark etti ve 3 saniye kadar onun oldum, boğuldum gözlerinde, sıcak bir dalga yayıldı parmak uçlarımdan vücuduma doğru, gözlerinden ruhuna aktım ve kanına karıştım...

Artık benimdi…

Hızlıca toparlanıp kalktı masadan ve sanki acilen bir yere yetişmesi gerekiyor gibi koşar adımlarla çıkıp gitti, ben içimde bir burukluk kala kaldım o masada. Dalmışım ta ki bir arkadaşım elinde iki kahve masama oturana kadar.

- Hayrola deli yine dalmışsın bir yerlere
- Yok ya yorgunum biraz ondan sanırım şimdi içer kahvemi enerjimi alırım
- Al zaten bu akşam içmeye gidiyoruz beraber unuttun mu?
- Doğru ya aklımdan çıkmış bak…
-… ee? Gidiyoruz değil mi?
- Gidiyoruz elbet kaçar mı … deyip gülümsüyorum…

Bu Gece

Yapamıyorum işte…


Bedenim dar geliyor ruhuma… İçten zorluyor derimi, çıkamıyor… Bu kez gözlerimden dışarı çıkmaya çalışıyor kanatıyor gözlerimi tuzlu ve renksiz bir kan, içimi boşaltıyor. Sizin hiç ruhunuz gözlerinizi parçaladı mı bencilce kendi özgürlüğü uğruna? Ağladıkça yok oluyorum, ölüyorum.

The Fun Theory: Soap



Volkswagen'in The Fun Theory adlı projesini bugün ilk defa gördüm ve sizinle de paylaşmak istedim. Yukarıdaki videoda önerilerden sadece biri var ama http://www.thefuntheory.com/ adresinden diğerlerine de ulaşabilirsiniz.

21 Mayıs 2010 Cuma

Karanlık Yolda Mumsuz Bir Kızın Karalaması


Bazen hadi oturup bir şeyler karalasam diyorum. Hiç kafamda tasarlamadan kalemimin ucundan çıktığı gibi öylece değiştirmeden düşünmeden... Sonra okuduklarım geliyor aklıma, ünlü, sevilen yazar ve şairlerin söyledikleri... Kafanda bitirmeden yazmaya başlama diyorlar, en az 5 kere yeniden yazmazsan bitmez diyorlar vs... Bir sürü formalite falan filan... Olmuyor yapamıyorum. Yazarken bile yeterince özgür olamazken kendimi daha fazla sınırların içine hapsetmek hiç işime gelmiyor sanırım. Bir pianist edasıyla klavyenin tuşlarından, harflerin tıkırtısından şarkılar besteliyorum. Becerebilirsem şu an dinlediğim hafif şarkıyı da yüklemek istiyorum bu yazının üstüne. Hoş olmaz mı?

"Yalnız" ilan ettim kendimi. En yalnız benim var mı itirazı olan? İtirazı olan varsa gelip çeksin saçımı hey sana noluyor en yalnız benim desin. Saçımı çekmesine rağmen ona kahve ısmarlayacağım SÖZ...

Parantez İçinde Ölsem..



Yine o gecelerden biriydi sabah çok neşeli çok mutluyken akşam yine odamda sessizce ağlama krizleri geçiriyordum. Sessizdi çünkü kimse duymamalıydı. Güçsüz ve isteksizdim yaşama karşı. Onu yenecek kadar akıllı değildim sanırım. Eksiktim hem de çok eksiktim ve bunun oldukça farkındaydım. Hastaydım… Fazlasıyla güçlü durmaya çalışan yıkık güçsüz paramparça olmuş bir ruhum vardı. Tek başıma aşamayacağımı biliyordum. Aşmak da istemiyordum yalnızca gitmek kurtulmak istiyordum. Kurtulmak…

Herkese üstü kapalı söylüyordum her an ölebilirim diye. Şimdi anlıyorum ki bu aslında bir yardım çığlığıymış. Yalan değil, ip artık ellerimi kanatmaya başladı ve kollarım titriyor yorgunluktan ip kopsa diye bekliyordum ama sanırım boşlukta süzülmenin vakti geldi. Kanatlarım yok. Gerçeksizim. Bu bir intihar mektubu değil ,belki iğrenç bir hikayenin ilk sayfası olur en fazla…

Gözlerim şişmiş ve nefes almak zorluyor göğsümü sanırım sütyenimi çıkarmalıyım. Koltuğun üstüne yığılmış kıyafetlerimin üstüne fırlatıyorum onu ve kamburumu çıkartarak dönüyorum bilgisayarımın başına. Hayatım boyunca hiç mutlu olmamışım gibi hissediyorum, sanki hep acı ve yalnızlık vardı öncemde. Biraz daha havayı çekiyorum içime bu kez daha rahat doluyor içeri ve ufak bir tebessüm “ne değişti… ?”

Parantez içinde ölsem bir gün ortalığı kirletmeden

Tanrıyı Ben Öldürdüm


Hiç yoktum… Yalnızca kötü bir düş’ünden ibarettim yalnız bir şizofrenin. Yazmamı o uygun bulmuştu; yazdım, “ağlama” demek istedi ağladım… Yalnızdı yalnızdım… O gerçekti ben hayal, aylarca hiç tanımadık birbirimizi. Ve hiç konuşmadık şimdiye kadar; bazen yolda karşılaşırdık kafasını çevirip giderdi. Yaratılmış olmanın ağırlığı altında kaldım bir gün. Öldüğüm gün o gündür. Tanrım yalnız bir şizofrendi, alçakgönüllü bir pislikti. Bir gün canına kıydım. Yalnız bir şizofrenin ölü katiliydim. Tanrıyı ben öldürdüm.