22 Mayıs 2010 Cumartesi

Ölmeden Ufak Anlar

Gördüm onu…


Usulca gözlerime baktığında fark ettim onu ilk defa. Gözlerine yerleşmiş sessizliği ve hüznü duymak hiç de zor değildi. Sustuk, gözleri sustu ve kaçtı gözleri uzaklara bir yere sığındı, belli ki beni de kendi incinmişliğiyle yormak istemiyordu. Onun olmak istedim, kendi fırtınasında boğulmasına göz yumamazdım. Bir kere çarpmıştı dalgalı saçları bu ıssız kayalıklarıma, biliyordum geri dönüşü yoktu.

Gözlerini yakalamaya çalışıyordum, tam karşımda oturmasına rağmen inatla bakmıyordu bana doğru. Sonra bir an, inatçı bakışlarımı fark etti ve 3 saniye kadar onun oldum, boğuldum gözlerinde, sıcak bir dalga yayıldı parmak uçlarımdan vücuduma doğru, gözlerinden ruhuna aktım ve kanına karıştım...

Artık benimdi…

Hızlıca toparlanıp kalktı masadan ve sanki acilen bir yere yetişmesi gerekiyor gibi koşar adımlarla çıkıp gitti, ben içimde bir burukluk kala kaldım o masada. Dalmışım ta ki bir arkadaşım elinde iki kahve masama oturana kadar.

- Hayrola deli yine dalmışsın bir yerlere
- Yok ya yorgunum biraz ondan sanırım şimdi içer kahvemi enerjimi alırım
- Al zaten bu akşam içmeye gidiyoruz beraber unuttun mu?
- Doğru ya aklımdan çıkmış bak…
-… ee? Gidiyoruz değil mi?
- Gidiyoruz elbet kaçar mı … deyip gülümsüyorum…

Hiç yorum yok: