21 Aralık 2010 Salı

Avcı

Yaralı birer avcıyız bu dünyada...

Kendimizden geriye bir şey kalmadığında, ava çıkıyoruz. Yeni tatlar, heyecanlar, hayatlar tanımaya hiç olmadı öğrenmeye çalışıyoruz, ki adına dedikodu diyorlar. Tek yaralı kendimiz sanıyoruz sanki herkes çok mutlu zevk-i sefa sürüyor hayatta. Susun! Sakın bana "avcı değilim, kendi başıma mutluyum ve kimsenin hayatına dahil olma telaşında değilim" demeyin. Öyleyim, öylesiniz...

Gözlerimden acıklı bir keman akıyor. Susuyorum sanıyorlar, ne çok şey söylüyorum aslında, ne çok şey söylüyorsunuz, farkında olmuyorlar. Çünkü kendilerini mutlu sanıyorlar. Çok basit şeylerle mutlu oluyorlar oysa... Basit insanlar basit şeylerle mutlu olur belki hastalıklı bir düşünce, ama bu böyle. Basit insanlar hayata basit bakarlar, basit yaklaşırlar, ince düşünemezler, derinleri göremezler ve bu yüzden yüzeysel bir hayat yaşarlar. Belki sağlıkları yerinde olur, yüzleri güler, yalnız olmadıklarını düşünürler... Ne de boş yaşamışlardır halbuki... Ne bir şey yaratmışlardır ne de bir insanı yeterince tanımışlardır.

Birilerinin hayatına dahil olma eylemi o "basit" kişilerce fazlasıyla hafife alınan bir olgudur. Çünkü hayatına dahil olmaya çalıştıkları kişiyi, kendileri gibi düşünüp ona göre yaklaşırlar. Bu çoğu zaman işe yarar nedeni açık ki çoğu zaten kendilerinden farksız insanlardır. Ava çıkarlar, gözlerine kestirdikleri avın üstüne gelişigüzel çullanırlar; hayatını sömürmek, ruhundan parçalar koparmak adına... Onlar doğadaki çiçekleri rastgele yolan aptal çocuklar gibidir, çiçeği koklamak, su vermek, izlemek, dokunmak yerine yolup gelişigüzel savururlar etrafa...

Kendileri de içlerinde yaralıdır aslında ama korkarlar yaralarını göstermeye bizden farklı olarak. O kadar saklarlar ki sonunda kendileri de inanmazlar yaralı olduklarına. Sessiz anlarına rastlayamazsın çünkü çok konuşarak boş konuşarak gizlemeye çalışırlar bir şeyleri... Saklayabilirler mi... Sanmıyorum.

Olması gerekenden farklı davranmayı kaç kez düşündünüz?
Kaç kez yapabildiniz?

Yaralı birer avcıyız herbirimiz... Elimiz yüzümüz kan içinde... Avladığınız leşlere, yolduğunuz çiçeklere bir bakın... Bu siz misiniz gerçekten? Bu kadar acıtan, umursamayan... Nasıl bu hale geldiniz...

12 Aralık 2010 Pazar

Kırmızı

bugün kırmızı... tutkunun değil acının ve hasta ruhların kırmızısı... mutsuzluğu ilan ediyorum. kolaysa gelsin acıtsın canımı tehdit etsin kanatmakla. hiç sanmıyorum, sıcağı yiten bir vücudun yalan çırpınışlarından ibaretim. biliyorum ölüm beni bulmayacak. ölüm hasta, ölüm böceklere eziyet etmeyi seven sorunlu bir ergen. bugün kırmızı, ölümü kana buluyorum... gözlerimden insan parçaları düşüyor, ölü bebekler doğuruyorum gözlerimden... şehvetin değil ölümün ve ızdıraplı gözlerin kırmızısı bugün... hepinizi azad ediyorum...