24 Ağustos 2010 Salı

Sokak Kedisi


Tanrı kesinlikle evcil hayvanlarına iyi bakamayan bir çocuk... Burda birbirimizi yiyoruz ortalığı bok götürüyor hiç umrunda mı? Değil... Neymiş akıllı durana, dediklerini yapana ödül bisküvisi vercekmiş çok da şeyimde ayıptır söylemesi. Sokak hayvanı olucam ulen madem iyi bakılmıyoruz  bari özgürlüğümüzü yaşayalım dimi?? Var mı öyle önce alıp sonra başından atmak... Neyse ki sahibine körü körüne bağlanan köpekler gibi olmadım hiç.. Ben hep başına buyruk bir kediydim. Hepiniz cennette uluyup durun ben kendi cehennemimde tek başıma miyavlarım....

15 Ağustos 2010 Pazar

Tanrının Ressamı (3. mektup)


Burdan ayrılmam gerektiğini biliyorum ama nasıl olacağı konusunda henüz fikrim yok. Meleğin henüz gitmemiş olduğunu umarak beklemeye koyuluyorum. Belki o bana yardım eder ve birlikte kurtulabiliriz buradan diye düşünüyorum. Ama gitmeden yapmam gereken son bir şey var...

Yarattığım en güzel şey olmalı bu. Bir kadın... Bir erkek... Karar veremiyorum bir türlü hangisi olacağına. Bir kadeh Gerlin's alıp gömülüyorum yeşil yumuşak koltuğuma. Bu içki beni rahatlatıyor ama siz ne olduğunu bilmiyorsunuz ne yazık ki... Size biraz bahsetmek istiyorum bu içimi yumuşak içkiden. Gerlin's Tanrı'nın kentindeki "heryas" adı verilen macenta renginde tatlı bir meyveden yapılır. Kızıl saçlı meleklerin topladığı heryasların içinden en güzellerini seçen Gerlin melekleri özel yöntemlerle hazırlayıp bakır süslemeli eski siyah cam şişelere doldururlar bu özel içkiyi. Anlayacağınız görüntüsü de tadı kadar keyifli. Bu satırları yazarken dördüncü yudumumu alıyorum ve gözlerimi kapadığımda gözümün önünde bir şeyler belirmeye başlıyor. Simsiyah upuzun kanatları olan bir... canlı... Henüz bir ismi yok ama yeryüzündeki en güzel eserim olacağından şimdiden eminim. O sırada melek yanımda beliriyor sessizce...

13 Ağustos 2010 Cuma

Tanrının Ressamı (2. Mektup)

Korkuyorum. Asırlardır yalnızım. Melek de gideceğini söylüyor.
Gitme diyemem bilmiyor... Susuyorum canım acıyor, neden diye bile sormuyorum çünkü anlatmak istediğinde anlatacak biliyorum. İnsancıl duygularım ağır basıyor bir çeşit yaratıcı olmama rağmen. Size gönderilen o kutsal kitaplarda yazanlar sadece süslü söylemler, inanın burada herşey çok sıradan...

Ölümsüz olmak yazgısı beni güçsüz kılıyor. Birkaç resmi parçalıyorum, duygularıma yenik düşüp. Sakat doğuyorlar. Evet sakat doğan bebeklerin sorumlusu benim. Pişman mıyım, pek değil. Onlar kendi ömürlerine karar verme özgürlüğüne sahipler ama ben bu güzel dizayn edilmiş modern hapishanemde sonsuza kadar yalnızlığa mahkum edildim. Sanırım acısını bir yerlerden çıkarmazsam çıldıracağım. Melek gideceğini söylüyor, tanrının emirlerine boyun eğmek istemiyormuş artık. Kötü diye tabir edilen şeytanın şehrinde özgürce yaşamaya gidiyor. Şeytan çirkin, özgür ve asi... Melek güzel, erdemli, tutsak ve yalnız... Güzelliğinden ve erdeminden vazgeçebileceğini söylüyor bana. Sanırım onu anlayabiliyorum...